Formeform Beslenme ve Diyet Danışmanlığı

Kahve ve Sağlık

FormeForm Makaleler

Kahve ve Sağlık

Kahve çekirdeklerinin kavrulması ve demlenmesi ile elde edilen kahve, dünyada en çok tüketilen içecekler arasındadır.
Yapılan araştırmalara göre kahve bazı kronik hastalıkların riskini azaltabileceği düşünülmektedir.
Kahve kafein(sinir sistemi uyarıcısı), diterpen alkoller(kan kolesterol uyarıcısı) ve klorojenik asidin de içinde bulundurduğu çok fazla biyolojik bileşiği içeren bir içecektir.
Kafenin tamamı mide ve ince bağırsaktan hızlı bir şekilde emilip karaciğerde metabolize olmaktadır. Kahvenin içerdiği kafein kavurma derecesine, kahvenin türüne göre farklılık göstermektedir. 1 fincan kahve yaklaşık olarak 100 mg kafein içermektedir.
Diterpen bileşilkler olarak ifade edilen bileşikler kahveol ve kafestoldür. Bu bileşikler temel olarak kan kolestrolünü ve LDL(kötü) kolesterolü arttırmaktadır.
Klorojenik asit kahveye antioksitan özellik katan bileşiktir. Bu bileşiğin temel görevi glikoz ve lipit metabolizmasını düzenlemektir.
Günlük kahve tüketimine dikkat edilmelidir. 5 fincan ve üzeri kahve tüketimi Kardiyovasküler hastalık açısından risk oluşturup, kan kolesterolünü arttırmaktadır. 2-3 fincan içilen kahve bu riski oluşturmamaktadır.
Günlük düzenli kahve tüketimi tansiyonu etkilemediği yapılan çalışmalarla bulunmuştur. Tansiyon hastaları gönül rahatlığı ile kahve tüketebilirler. Tabii tüketim miktarı bu konuda çok önemlidir.
Kahve kansere karşı koruyucu bir etkiye sahiptir. İçerdiği antioksidan bileşikler başta olmak üzere, DNA hasarı onarımında rol alıp vücuda zarar veren bileşikleri uzaklaştırmaktadır. Yüksek kahve tüketimi(günde 5 fincan veya fazlası) pankreas kanser riskini azaltmaktadır.
Günlük 3 fincandan fazla kahve alımı, kemik kırıklarına ve kemik mineral yoğunluğunun azalmasına sebep olmaktadır. Yüksek kafein seviyeleri (>750 mg/gün) idrar çıkışını, kemik sağlığı üzerine olumsuz etki sağlayarak idrar kalsiyum ve magnezyum atışını arttırabilmektedir.
Düzenli kahve tüketimi tip-2 diyabet riskini azaltmaktadır. Kahve, dünya çapında en fazla tüketilen içeceklerden biridir ve yapısında kafein de dâhil olmak üzere birçok biyoaktif molekül bulunmaktadır. Yaklaşık 240 mL'lik bir fincan kahve Tip 2 DM riskinin azalmasında potansiyel etkili bileşiklerdendir. Günlük içilen her bir fincan kahvenin Tip 2 DM riskini %7 oranında azaltıcı etki gösterdiğini bildirmiştir. Ayrıca kahvenin insülin direnci ve bozulmuş glikoz toleransı üzerine de olumlu etkileri vardır.
Kahve tüketimi depresyona iyi gelmektedir. Günlük ≥4 fincan kahve tüketenlerin depresyon riskinde önemli bir azalma saptanmıştır.
Zayıflama diyetlerinde kahvenin yeri başkadır. Kilo kontrolünde planlanan diyetle birlikte düzenli kahve tüketimi yağ oksidasyonunu arttırıp kilo kontrolünde önemli yer oluşturmaktadır.
Sonuç olarak kahvenin yararlarının yanı sıra zararları da bulunmaktadır. Bu zararlı etkileri en aza indirip yararlarından üst seviyede faydalanabilmek için günde 3 fincandan fazla kahve içmemeye özen göstermeliyiz.

Saygılarımla
Metin ÖZTÜRK
Formeform Beslenme ve Diyet Danışmanlık Merkezi
 
 
 

KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Metabolik sendrom nedir ?

Metabolik sendrom , günümüzde sıkça karşılaştığımız insülin  direncinin yanında  abdominal obezite, hipertansiyon , düşük HDL-k + yüksek trigliserit  ve hipergliseminin en az 2 yada 3'ünün  birlikte  bulunma  durumudur.  Ülkemizde  kadınlarda  daha sık karşılaşılan metabolik sendrom yaş arttıkça daha sık görülmektedir.  Abdominal obezite  için  bel çevresi  dikkate alinmakla birlikte  erkeklerde > 102 cm, kadınlarda >88 cm  risk grubudur. Trigliserit ve HDL-k için yapılan kah tahlillerinde trigliserit>150 mg/dL durumunda  hipertrigliseridemi tanısı almış olacaksınız ve bu gösteriyor  ki artık  beslenmenize dikkat  etmelisiniz . Hiperglisemi pek çok  kişininde  bildiği  gibi  açlık  kan şekerinin  >100 mg/dL  olma durumudur. Obezite ile başlayan  bu yolculuk insülin  direncini, diyabeti, damar hastalıklarını , hipertansiyonu ileriki aşamada da polikistik over sendromunu ve yağlı  karaciğer hastalıklarına  kadar giden bir tabloyu oluşturmaktadır.  Temelinde ise az bir yüzdeklikle genetik  yatkınlık  olsada yüksek oranla YANLIŞ BESLENME yatmaktadır. 
Metabolik sendromda BESLENME tarzına dikkat edilmelidir. Temelinde obezitenin ve insülin  direncinin  yattığı bu kompleks sendromu tedavi etmek için  ilk olarak vücut  ağırlığının düşürülmesi hedeflenmelidir. Orta derece vücut  agırlığı kaybıyla  yüksek oranda insülin  direncinde normalleşme  görülmektedir. Mutlaka günlük  hareket  /spor eklenmelidir. Kanda bulunun yağ asitleri düşüklüğü  ve yükseliği  açısından  egzersizin etkisi yadsınamaz.  Ayrıca fiziksel aktivite sayesinde kilo kontrolüde daha rahat sağlanacaktır.   Diyet ayarlanırken protein yağ oranına dikkat edilmeli ve kesinlikle uzman tarafından  takip edilmelisiniz. Her zaman olduğu  gibi  metabolik sendromdada sıvı  tüketimine  önem  vermeliyiz.  Kişisel  olarak değişmekle  birlikte  günlük  ortalama 2-3 litre sıvı tüketilmelidir. Bu sendromda az az sık sık beslenmek çok  önemlidir.  İnsülin direncinin kırılması  noktasındada size yardımcı  olacak bu beslenme tarzı öğünlerde  fazla tüketimi  de engelleyecektir.  Son olarak farklı ve spesifik bir besleme tarzı  olan akdeniz diyeti uygulamasıda öneriler arasındadır .

DEVAMI

Karantina Döneminde Sporcularda Beslenme

Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi , büyüyüp gelişebilmesi, sağlığını koruyabilmesi için besinleri  yeterli ve dengeli kullanmasına beslenme denilir. Burada tabiki yeterli ve dengeli kısmı çok önemlidir.  Sağlıklı bir yaşamın en önemli püf noktası yeterli ve dengeli  olarak tükettığimiz öğünlerdir . Son zamanlarda ise maruz kaldığımız ve hızla artmakta olan Covid-19 virüs bulaşları ve yaşadığımız karantina sürecinde pek çok kişinin beslenme algısı maalesef ki değişmeye başlamıştır bile. Bağışıklık güçlendirmek çok ve yanlış besinler tüketmek değil doğru besinleri gerektiği kadar tüketmektir.
Karantina sürecinden en çok etkilenecek gruplardan biri ise sporcular . aklımıza tabi ki sporcular nasıl beslenmelidir neler tüketmelidir gibi sorular geliyor.
Normalde yoğun programlarla çalışan sporcularımız karantinayı aslında dinlenme toparlanma süreci olarak da değerlendirebilirler. Bu dönemde performans kaybetmemek için mutlaka beslenmeye dikkat etmeliyiz. Psikolojik olarak da kendilerini üzmemeli vücudun dinlenirken ve doğru beslenirken de aslında gelişeceği unutulmamalıdır.  
Karantinada özellikle beslenme saatlerine dikkat edilmeli normal saatlerin çok dışına çıkılmadan ve biyolojik saati etkilemeden düzene devam edilmelidir. Ana öğünlerin yanı sıra ara öğünlerle de beslenme desteklenmelidir.  Bağışıklık için özellikle A ve C vitamininden zengin besinler 2 öğün sofrada bulunmalıdır. Bu sebzelere örnek , havuç, portakal, kivi, brokoli verebiliriz. Enerjisi yüksek olan tahıl gruplarımız sporculara bu dönemde enerji kaybı yasamamak için yardımcı olacak bir gruptur. Günlük enerjimizin çeyreğini tahıllardan sağlayabilirler. Sporcuların en çok sevdiği ve tükettiği gevrekler ise birer ara öğün seçeneği olabilir. Kas kaybı yaşamamak için ise dikkat edeceğimiz en önemli grup protein grubudur. Sporcu günlük alması gereken enerjinin hemen hemen yarısını proteinlerden sağlamalıdır ki hem kas gücü değişmesin hem de bu süreci eğer yenilenme olarak değerlendireceksek vücut kendini daha sağlıklı yollarla toparlayabilsin. Sıvı tüketimine değinmeden geçmeyelim.  metabolizmanın vücudun en iyi dostu Su. sporcu günde en az 3 lıtre suyu mutlaka tüketmelidir . suyu tek seferde tüketmekten kaçınmalı yudum yudum tüketmeliyiz.
Boş enerji kaynaklarından elimizden geldiğince uzak durmalıyız . Fazla karbonhidrat ve yağ vücutta hiç bir işe yaramamakla birlikte sadece yağ kütlesini artırmaktadır . Basit karbonhidratı yüksek şekerli, hazır paketli gıdalardan uzak durmalı , tüketmemiz gerekirse tam tahıllı ürünleri tercih etmeliyiz.

Nelişah ÖZCAN (ORAMAN)

DEVAMI

Nar
01 2017, 16:57

Etkinlik Takvimi

Foto Galeri

  • Formeform Ekibi
  • Diyet Merkezimiz
  • Açılış Resimleri

Videolar